MASUMİYET KARİNESİ

Masumiyet Karinesi

Masumiyet karinesi, şüpheli veya sanığın yargılama sırasında hakkındaki hüküm kesinleşinceye kadar suçsuz olduğunun kabulü anlamına gelmektedir. Bir suçu işlediği iddia edilen kişi (şüpheli), suçlu olduğu yasalara uygun olarak kanıtlanmadıkça masum sayılır. Bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkumiyet kararının verilebilmesi için , o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde yüz oranında kesin olması , ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik şüphe dahi , sanığın beraat etmesine yol açar . Basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi , bu şüphenin yenilmesiyle sona erecektir.

Ceza yargılamasının amacı , hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır . Gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir . Gerçek ; akla uygun ve realist , olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden sonra ortaya çıkarılmalıdır.Bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması , ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Anayasamızın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin 6/2 maddesinde düzenlenmiş bulunan masumiyet karinesinin bir uzantısı olarak , “şüpheden sanık yararlanır ilkesi “ ceza yargılamasında şüphenin ortadan kaldırılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlar. Sanığın bir suçtan cezalandırlmasının temel koşulu ; suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olayla ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Masumiyet Karinesi ve bu karinenin uzantısı olan “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi evrensel hukukta benimsenmiş temel kuraldır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/03/2009 tarih ve 2008/6-256 Esas ve 2009/79 Karar sayılı kararında , ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralına göre, bir kişinin bir suçtan sorumlu tutulabilmesi için bunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanuna uygun somut delillerle ispat edilmesine bağlıdır

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ nun yerleşik içtihatlarında ve 2011/6-126 Esas , 2011/171 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere ; sanığın cezalandırılmasının temel koşulu , suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. “Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar , sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde; ceza yargılamasında mahkumiyet ; büyük veya küçük bir olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.

Hüseyin ÖZTÜRK

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: