İDARENİN (DEVLETİN) DEPREMDEN SORUMLULUĞU HAKKINDA

idarenin depremden sorumluluğu

Ülkemizde 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan ve ülkenin büyük kesiminde etkisini hissettiren deprem felaketi ile bu alandaki hukuki sorunlar ne yazık ki gün yüzüne çıkmış ve güncel hale gelmiştir. Bilindiği üzere ülkemiz aktif fay hatlarının bulunduğu bir bölge üzerinde yer almaktadır. Bu durum ülkemizde geçmişten günümüze pek çok şiddetli depremin yaşanmasına neden olmuştur. İdarenin depremden sorumluluğu hakkında akla gelen soruların; Peki maddi ve manevi olarak zarara uğrayan vatandaşlarımız idareden zararlarının giderilmesini talep edebilecek midir? Zararın karşılanması için hangi koşulların gerçekleşmiş olması aranmaktadır ? cevaplarına bu yazımızda yer vereceğiz.

İDARENİN SORUMLULUK HALLERİ

Öncelikle idare afet öncesi afetten dolayı oluşacak zararları önlemeye yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.( İmar Kanunu uyarınca riskli yapı olarak tespit edilen yapıların belediye ve valiliklerce tespit ettirilerek yıktırılması ya da güçlendirilmesi Belediye, mülki idare amirleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına afet bölgelerinde yapıların denetlenmesi gibi…) Afet sonrasında ise idarenin arama ve kurtarma çalışmalarını aktif bir şekilde yürütmesi gerekmektedir. İdare afet bölgesine en hızlı bir şekilde ulaşmalıdır. Afete uğrayan vatandaşlara en etkin ilk ve acil yardım yapılmasını sağlamalıdır.

İdarenin sorumluluğundan bahsedebilmek için idari bir davranış bulunmalı bu davranış sonucu zarar oluşmalıdır. Zarar ve idari davranış arasında illiyet bağı bulunmalıdır. İdari sorumluluk kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluk hallerinden oluşmaktadır. İdarenin kusurlu sorumluluğu hizmet kusuru olarak da bilinmektedir. İdarenin davranışının hiç yerine getirilmemesi geç yerine getirilmesi veya gereği gibi yerine getirilmemesi hallerinde görülmektedir. Buna karşın idarenin kusursuz sorumluluğu kusur sorumluluğu olmadığı hallerde tespit edilebilen istinai bir durumdur. Her iki halde de İdarenin sorumluluğu daha çok maddi bir zararın karşılanması olarak anlaşılmalıdır.

Mücbir sebep beklenemeyen hal zarar görenin ve 3. Kişinin davranışı idarenin sorumluluğunu kaldıran ve azaltan hallerden sayılmaktadır. Ancak ülkemizin deprem bölgesinde olması nedeniyle bu hallerin varlığı idarenin sorumluluğuna etki etmeyecektir. İdare zararın doğmasına davranışı ile sebep oldu ise yine sorumlu olacaktır. Ancak deprem dışında diğer afetlerde idarenin sorumluluk halleri somut durumun özelliklerine göre değişecektir.
Yine depremin en hafif zararla atlatılmasına yönelik önlemlerin alınmamış olması idarenin sorumluluğuna yol açabilmektedir.

Danıştay 11.D., Karar Tarihi: 29.06.2007, E. 2005/1353, K. 2007/6248;

“Deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bu davada, yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, yapı kullanma izni bulunup bulunmadığı, imar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği, yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği, denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı hususları ayrı ayrı irdelenmeli ve idarece gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı belirlenmeli ve bunun sonucuna göre; idarenin belli bir hareket tarzı izleyip izlemediği veya hareketsiz kalıp kalmadığı ortaya konulmalıdır. Olaya bu açıdan bakınca yukarıda yapılan belirleme sonucu olayda idarelerin hareketsizliği söz konusu olmakla öğretide de kabul edildiği gibi idarenin bu hareketsizliğinin “olumsuz eylem” olarak kabulü gerekmektedir. Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen zarar idarenin “olumsuz eyleminden” kaynaklandığından Mahkemece 2577 sayılı Yasa’nın 13. Maddesi uyarınca davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekirken davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir”.

İlgili kararda da idarenin depreme yönelik bir önlem almaması nedeniyle zarardan sorumlu olduğuna dair hüküm kurulmuştur.

İDARENİN ZARARI TAZMİNAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Depremden zarar gören vatandaşlar maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını idareden talep edebilirler. Bu dava türü hukukumuzda tam yargı davası olarak adlandırılmaktadır. Tam yargı davasında idarenin sorumluluklarını ihlal etmesi nedeniyle uğranılan zararın idareden tazmini talebinde bulunulmaktadır.

Ancak tam yargı davası açılmadan önce İYUK madde 13 uyarınca ilgili idareye yazılı olarak başvurulmalıdır. Başvurunun konusu zararın giderilmesi talebidir. Başvuru zarara uğrayan tarafından yapılmalıdır. Bu başvuru her halükarda zararın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılmalıdır. Her halükarda zararın doğmasına sebebiyet veren idarenin davranışından itibaren ise 5 yıl içinde yapılmalıdır. İdare zararı gidereceği ya da talebi reddettiği yönünde cevap verir. Eğer idarece hiç cevap verilmediyse idarenin talebi zımnen reddettiği kabul edilir. İdarenin cevabından sonra ya da hiç cevap vermediyse 30 günlük süre bittikten sonra dava açılabilir.

Açılacak tam yargı davası davanın açılacağı idari birimin bulunduğu yer idare mahkemesi olacaktır.

Av. Ece SEZGEN

YIKIM KARARINA İTİRAZ YAZIMIZ
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAPSAMINDA AZINLIKTA KALAN (ÜÇTE İKİ HİSSE ÇOĞUNLUĞU İLE ALINAN KARARA KATILMAYANLAR) MALİKLERİN HAKLARI
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE RİSKLİ YAPI TESPİTİ VE SÜREÇ
RİSKLİ YAPILARDA MALİKLERİN İZLEYEBİLECEĞİ YOLLAR

İLETİŞİM İÇİN TIKLAYIN

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: